21 Haziran 2016 Salı

Başlasan artık tatil!!!

    Tatilim başlayalı birkaç hafta olmasına rağmen henüz tam anlamıyla eğlenmiş değilim. İki gün önce can içim arkadaşım buradaydı. Bu arada arkadaşım diyorum aslında o benim yengem yani amcamın eşi ama bir yengeden daha fazlası olduğu için, yenge diye seslenmektense arkadaşım diyorum bazende can içim.. Neyse o geldi işte birkaç gün önce ama sadece iki gün kaldı ve iki günümü şenlendirip gitti. Kaldı mı yüreğim buruk? Elbette en kısa sürede geri dönecek ve bu sefer daha uzun bir süre kalacak burada ama yinede ayrılık işte.. Öyleki sevdiklerinizden ayrılıyorsanız mutlaka o üzüntü oluyor.. Açtık balkon kapılarımızı.. evet elbette yeni açmadık ama sabaha kadar oturma sezonunu açtık bu geldiğimizde.. Gelmeden kini, öfkeyi, herşeyi ekmek arası sucuk yapıp yiyecektik.. Tam anlamıyla onuda gerçekleştirdik ama öyle bir hayalimiz varki geçen yaz gerçekleştirdiğimiz clansras köprüsü gezimizi tekrardan gerçekleştireceğiz birkaç hafta sonra geldiğinde..Alacağız biralarımızı bu sefer soğuk olacak ama!! sohbetin dibine kadar ineceğiz.. Yani anlayacağınız diğer geldiğinde kafa nereye biz oraya..

Canımın kadrajından Clandras Köprüsü. Biliyorum kısa bir yazı oldu, uzun uzun bu gezimizden bahsetmek istiyorum en yakın zamanda.. 

7 Haziran 2016 Salı

Kitap Tavsiyesi ( BEYAZ GECELER / DOSTOYEVSKİ)



Birkaç haftadır istemsiz elimde dolanan bir eser Beyaz Geceler, sınav haftasıymış, eve dönüşmüş falan derken anca okuyup bitirdim ve beni kendisine bağladı.. Eeee tabi yazarı Dostoyevski olunca, eserleri tartışılamaz oluyor. Galiba en sevdiğim yazarlar arasındadır Dostoyevski.. Tüm eserlerini henüz okumamış olsam da mutlaka okuyacağım diye düşünüyorum. Neyse kitap hakkında birkaç bilgi verdikten sonra, özetleyeceğim sizin için yani yorumlamak diyeyim..

KİTABIN ADI : BEYAZ GECELER


KİTABIN YAZARI :FYODOR MİHAYLOVİÇ DOSTOYEVSKİ

YAYIN EVİ : TÜRKİYE İŞ BANKASI KÜLTÜR YAYINLARI

SAYFA SAYISI : 218

BASIM YILI : 3. BASIM, ARALIK 2015

''Okuduğumuz hikayeyi kendi ağzından anlatan karakterimiz sekiz yıldır Petersburg’da yaşamasına rağmen hiç arkadaşı olmayan birisidir. Ama o bunu kendine pek dert etmemektedir. Çünkü tüm Petersburg sokaklarının kendisine ait olduğunu düşünmekte olan bir hayalcidir. Üstelik bu şehirde bulunan binalar, evlerle muhabbet eder. Şehirdeki insanlar onun her şeyidir. İnsanlar mutluysa o da mutlu, onlar hüzünlüyse o da hüzünlüdür. Yaz gedldiğinde soakaklar bomboş kalır ve bu karakterimizi çok üzer. Üç gün boyunca şehirde oradan oraya dolaşır durur. Ertesi gün yine böyle dolaşırken birden şehrin dışına çıktığını fark eder. Geri dönmek istemeyip yoluna devam eder. Gece yarısına kadar dolaşır.Eve dönmeye karar verdiğinde nehir kenarında bir kızın ağladığını görür. Kız yazarın farkına varınca hemen oradan uzaklaşmaya başlar. Karakterimizde kızın peşinden gitmeye başlar ancak bir süre sonra bırakacaktır ki bu sırada kızın peşine başka bir adam takılır ve kızı yakalar. Karakterimiz hemen devreye girerek kızı adamın elinden kurtarır ve evine kadar kıza eşlik eder. Bu sırada kız karakterimizden hoşlanmaya başlar. Karakterimizde anlamayacak şekilde biran kızdan çok etkilenmiştir. Kızın ne için ağladığını öğrenmek ister. Kız da onu daha yakından tanıdığı takdir de buluşmaya karar verirler. Buna en çok karakterimiz sevinir. İlk defa bir kadınla bu kadar yakın olmuştur. Gece sözleştikleri gibi buluşurlar. Buluştuklarında kız karakterimizin hikayesini dinlemeye başlamadan önce onun kendisine aşık olmamasını istemektedir. O ise bunu hemen kabul eder ve hikayesini anlatmaya başlar. Ne kadar yalnız olduğunu, yani her şeyi olduğu gibi anlatır. Kız karakterimizin hikayesini dinleyip de içinde bulunduğu durumu öğrenince ona kendisinin onu asla bırakmayacağını söyler. Aslında Nastenka’nın durumu da karakterimizin durumdan pek de farklı değildir. O da en az onun kadar yalnız biridir. Nastenka ninesiyle birlikte kalmaktadır. Anne ve babasını küçük yaşta kaybetmiştir. Yaptığı bir yaramazlıktan dolayı ninesi onu iki yıldır kendi eteğine ilikleyerek bir yere gitmesini engellemiştir. Ninesi kör olduğu için devemlı olarak tüm gününü ona kitap okuyarak ya da örgü olarak geçirmektedir. Kızın ninesinin tavan aralıklı küçük ve ahşap bir evi vardır. Tavan arasını kiraya vermektedirler yani eve katkı amaçlı. Neyse, bir gün tavan arasını biri kiralar ve Nastenka adama aşık olur. Kiracı bir gün ayrılıp başka bir yere gideceğini söylediğinde Nastenka onu da götürmesi için kiracıya yalvarır. Kiracıysa parasınınolmadığını, onu gittiği yere götüremeyeceğini, tam bir yıl sonra geri döneceğini, döndüğünde ise oda evlenmemiş olursa onunla evleneceğini söyleyip gider. Karakterimizin Nastenka’yla karşılaştığı gün bir yıl dolmuştur fakat kiracı sözünde durmayarak gelmemiştir. Nastenka da o gün o yüzden ağlamaktadır.Neyseki karakterimiz kızı teselli etmek için ona bir mektup yazmasını ister. Kız yazdığı mektubu karakterimize vererek ondan mektubu ona iletmesini ister. Karakterimiz mektubu kızın verdiği adrese teslim eder ama iki gün boyunca bir cevap gelmez. Bu arada karakterimiz de kıza aşık olmuştur ama onu kaybetmek istemediği için bunu söyleyemez. İki gün boyunca kiracıdan bir mektubun gelmemesi kızı çok üzer. Karakter kızın bu üzüntüsü karşısında kendisini daha fazla tutamaz ve onu sevdiğini söyler. Kız ilk başta çok şaşırır. Ama kiracı gelmeyerek onun sevgisini hiçe saymıştır. Böyle bir adamın sevgisini hakketmediğini düşünür. Kendini seven ve değer veren biri varken neden başkasını beklediğine bir anlam veremez ve o da karakterimizi sevdiğini söyler. İkisi beraber şehrin sokaklarında evlilik hayalleri kurmaya başlarlar. Petersburg sokaklarında el ele dolaşırlarken karanlıkta bir adam görürler. Adam bunlara yaklaştığında Nastenka birden durur. Adam yavaşça onlara yaklaşır ve Nastenka’ya seslenir. Nastenka hemen ona koşar ve el ele tutuşarak karanlık içinde kaybolurlar. Ertesi gün Nastenka karakterimize bir mektup gönderir ve ondan özür dileyerek onu affetmesini ister. Mektupta bir hafta içinde evleneceklerini, eşini onunla tanıştırmak istediğini ve ölene kadar onunla arkadaş kalmak istediğini söyler. karakterimiz Nastenka’ya kızamaz. Ona yaşatmış olduğu dört gün için Nastenka’ya minnettardır..''


Benim bu eser hakkında size bahsedeceğim özetim bu kadar, tabikide okuyarak daha iyi anlayabileceğiniz bu eseri umarım kısa özetimle teşvik etmişimdir sizi.. Ama muhakkak okunmasını tavsiye etttiğim bir hikaye.Şu günlerde yazılan aşk kitapları ne kadar saçma değil mi? Şahsen okumaktan zevk almayan ben, birde Dostoyevski'nin kaleminden okuyun, sadece aşk değil birçok ders verir size yazar.. Öyleki eserimizde aşkın insanlar için ne kadar önemli olduğu, hayattan tamamen kopmuş birini bile tekrardan hayata bağladığı, aşık olduğunuz kişiden kolay kolay vazgeçilemeyeceği, sevilen kişi sevene karşı bir kin güdülemeyeceği hikayemizin ana fikrini oluşturuyor, yani bence...
                                            
                                            FYODOR MİHAYLOVİÇ DOSTOYEVSKİ
       Benim size bu yazıda tek tavsiyem Beyaz Geceler değil.. Tümüyle Dostoyevski'dir... Onu                                kutüphanenize, raflarınıza ve en önemlisi hayatınızın tam oratasına koyun..


                                   
Eğer olurda okumaya karar verirseniz ki bence verin, işte şimdi tam zamanı.. 
Keyifli okumalar..






6 Haziran 2016 Pazartesi

Hocam yapmayın hocam !!

Merhaba çiçeği burnunda taze blogum.. 
Biliyorum çok fazla boşladım seni hemde daha yeni açtığım halde. Haklısın olmadı böyle ama elimde olmayan sebeplerden dolayı hep inan ki!! Sınav haftamdı geçen iki hafta sonra uzun bir yolculuk tamam dedim eve vardım artık yazabilirim birde ne olsun, bilgisayarım bozulmuş nasıl üzüldüm eh dedim kaldı, telefondan yazmasıda zevkli değil olmuyor yani başaramıyorum öyle. Neyseki kısa sürede halloldu ve elime ulaştı bilgisayarım ama oda haklı be canım blog kaç senelik yadigar yaşlandı artık bünyesi kaldırmıyor. Tekliyor ama uzun süre daha benimleymiş öyle söyledi :) Böyle işte seni boşlamamın sebepleri..

Neyse devam edeyim, yolu düşüpte bu yazımı okuyacaklara geçen haftalarda yaşadığım bir tahlihsizliği anlatmak istedim hep, bugün o günmüş. Başlayayım öyleyse..

Biliyorsunuz ki bir üniversite öğrencisiyim ve tabi yine biliyorsunuzki vize, final ve bütünleme sınavlarına taabi tutuluyoruz senede iki kere. Benimde bahar dönemi final sınavı zamanlarım yaklaşıyordu ve harıl harıl çalışıyorum bakmayın inek bir öğrenci değilim aslında ama bu kadar çalışmamın sebebi bütünlemeye kalmadan eve yani özlediklerime kavuşmak amaç. Neyse böyle çalışıyorum diyorum başaracağım ve erken gideceğim evime. Başladı benim sınavlarım, pazartesi oldu birinciye girdim güzel, ikinciye girdim güzel böyle geçiyor sevinip çıkıyorum sınavlardan. Cuma günü geldi çattı. Ben işletme bölümü okuyorum ve bir kamu maliyesi adında dersimiz var. Diğer okullarda nasıldır bilmem ama bizim okulda bizim bölümün en zor derslerinden biri, hocadan kaynaklanıyor tabiki oldukça sert ve öğrenmeden ben bu dersten geçirmem arkadaş!! diyen tiplerden genelde sevilmesede allah var seviyorum ben bu hocayı beğeniyorum akedemisyenliğini neyse, ben ikinci sınıf öğrencisiyim ama sınavlarımızda sınıfın yarısı üç ve dördüncü sınıf öğrencisi yani anlayacağınız geçemeyen çok bende bu gazla ve duyduklarıma dayanarak vizesinde o kadar çok çalışmıştım ki hakkınıda verdim 75 puan alarak onuncu oldum yüz kişiden. Öyleki çok az kişi var böyle 70 üzeri alan çoğuda son sınıf zaten. Böyle sonuçlanan bir vize sınavından sonra işte finalinede bu kadar çok çalıştım yazık etmemeliydim çünkü o güzelim notu. Dediğim gibi cuma günü gelip çattı ben sabahın altısında kalkıp harıl harıl çalışıp, sabah onda gittim sınavıma. Ama nasıl heycanlıyım bende böyleyim işte dünyanın sonu değil ama hırs yaptım mı çıldırıyorum :) Girdim sınava ama o nasıl sınavdı, anca bu kadar zorlanabilirdi elbet. Yinede kendi hesaplarıma göre geçer not alıyordum sınavdan neyse dedim geçiyorum ya oda yeter ortalama felan umrumda değil. Sınavdan çıktım yurda döndüm akşamüzeri bir tane daha vardı gidip çalışıp geri gelecektim. Akşamüzeri dolmuşa bindim sınava giderken telefonum çaldı ve sınıftan arkadaşım demesin mi kamu maliyesi açıklanmış. Nasıl ya nasıl oluyorda üç saat içinde açıklayabilirdu? Neyse dedim girip sisteme bakayım birde ne göreyim 45 alıp kalmışım hemde sadece beş puanla. Olamaz diyorum benim 45 almam imkansız diyorum gözlerim doluyor ama insanların içinde ağlayamıyorum. Okula gider gitmez hocanın odasına zıpladım tabi. Çaldım kapıyı hoca '' giirr'' diye seslendi. Girdim odasına, sert bir üslupla ''sööyle!!'' diye baktı yüzüme tabi benim sıfat zaten düşük görünce beni öyle onunda sıfat değişti. '' hocam sizinle sınav hakkında görüşecektim eğer musaitseniz'' dedim . ve devam ettim, derdimi anlattım sınav kağıdıma bakmak istediğimi söyledim ama yok dilekçe ver benim yapabilecek birşeyim yok diyor. Adımı soyadımı da almıştı tabi. Neyse çıktım ben odasından sınavıma girdim ama nasıl girdiğimi bende bilmiyorum. Bir yandanda arkadaşlarım '' yapma Eda gerekirse yalvar yakar hocaya, ilk notunu yazık etme, bu hocanın bütünlemesinde geçemezsin'' felan diyerek beni gazlıyorlar iyimi!! Bende öylemi dedim eee tabi nasılda hırs var bir daha gittim odasına ve'' hocam ben dilekçe vermek istiyorum yardımcı olurmusunuz'' dedim sert bir üslupla. Sonra çıktım odasından afedersiniz ama tam anlamıyla kampüsün ortasında höykürerek ağlıyorum önüme geleni arayıp dert yanıyorum görenler sanacak biri öldü!! Öyle ağlaya ağlaya gittim yurda tabi susarmıyım ordada devam. İçimden biri seslendi bana '' sisteme gir Eda!!'', sonra cevap verdim ona ''ne gireceğim ya kaldım işte sende bi sus!!'' , '' ya sana gir diyorum gir işte, bak notuna bir daha'' , '' iyi be!!'' deyip ağlamaklı tekrardan girdim notların olduğu sisteme. Amaaaaaan ne göreyim geçmişim, sitemden çık bir daha gir yook valla geçmişim, sistemi yenile yok yok bir hata yok valla geçmişim. O höykürerek ağlayan Eda gitti mi, yerine höykürerek gülen Eda geldi mi aman bir görseniz bünyem afalladı. Bu mutluluğu paylaşmalıyım deyip, ağzımda kulaklarımdayken kitaplarıma sarılıp o anı durdurdum birde. Anı işte, güzel anılar bunlar.. 
Buyrun kanıtı :)
Sizinlede paylaşmak istedim, yolunuz bloguma düşerse okuyun diye..